Uncategorized

Modern Engizisyon, Blasfemi

Tarih boyunca devletin olduğu yerde otorite, otoritenin olduğu yerde siyaset, siyasetin olduğu yerde otoritenin siyaseti, otoritenin siyasetinin olduğu yerde otoritenin devleti olmuştur. Gücü elinde bulunduran; çoğunlukla hâkim anlatıyı oluştururken toplum içerisindeki ayrıksı düşünceleri asimile etmek ve korkutmak zaman zaman kan ve ıstırapla olmuşsa da günümüzde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda ip üzerinde cambazlığı en iyi yapan anlatısını toplumuna en çok dayatmış ‘başarılı’ iktidardır.

            Öte yandan halkın bir kesimine yahut halklara, inançlarına, kutsallarına nefret kusma ve alenen tahrik suçları kendine özgürlük kılıfını takmış, sosyal medyanın popülist efektiyle kendine mizah diyerek ortalıkta geziyor.

            Halkı kin ve nefrete sürüklemek, alenen tahrik, kamusal düzeni bozmak gibi terimleri müspet hukuk inceleyedursun, kutsala küfür olarak tanımlayacağımız blasphemy’nin tarihsel okumasını ve günümüze gelişini konuşalım.

Perikles Serbestisi

            Ksanthippos’un oğlu Perikles gelenek gereği savaşın ilk ölenlerini anma töreni söylevinde şu cümleleri kuruyor:

Devlet işlerinde çok serbest düşünüyoruz. Bu serbest düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyor, birbirimizi tenkit için gözetlemiyoruz. Birisi bir kere gönlünün dilediği gibi işlemişse ona kızmadığımız gibi başkalarını cezalandırmayan, fakat can sıkan somurtkan bir yüz de takınmıyoruz. Özel yaşayışımızda hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde bütün yurttaşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey yapmak korkusuyla çok sıkı davranıyor, baştakilerin, yasaların, bilhassa haksızlığa uğrayanları korumak için konulmuş olan, yazılı olmadıkları halde onları ayakları altına alanlara herkesin pek doğru ve yerinde bulduğu kötü bir ad kazandıran yasaların buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz. [1]

            Periklesin 2400 yıl önce kurduğu bu cümlelerde en dikkat çeken bölüm hiç şüphesiz kapsayıcı halk kitlelerinin yazılı olmayan hukuk kurallarıyla kurduğu bağ ve diyalogdur.  Bireysel yaşamlarda kişinin yaptıklarına dinsel kural şiirleri okumak bir kenara dursun, salt bir sosyolojik tespit vasfıyla kurulmuş bir cümledir. Aydınlanmaya, rönesansa Fransız devrimine atfedilen temel hak ve hürriyetler meselesi kimseyi şaşırtmayacak şekilde antik yunanın demosu tarafından ziyadesiyle kullanılır ve tartışılır bir durumdadır. Satırların okunurken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da kuralların uhrevi temelden dünyevi temele kayışıdır. Tarihsel bir gerçeklik olarak lanse edilen dindar, tanrısal boyutlu siyasetin otoriteler tarafından devletlerin geçmişine dair en temel yapı taşı olduğu hipotezi bu açıdan gerçekliğini tartışmaya açıyor.

            Aynı esasla -antik Yunan otoritelerinin siyasi dayanağı- yola devam etmek gerekirse aynı dönemlerde, sanıyorum ki bu söylevin çok yakınlarında bilmemenin bilgini Sokrates isimli yaşlı bir adam Atina sokaklarında insanlarla türlü sohbetler ederek onların çok güvendiği fikirlerinin ne kadar temelsiz olduğunu kanıtlamaya başlamış, bir süre sonra şehrin tanrılarına inançsızlık ve gençleri bu fikirle yozlaştırma suçuyla baldıran zehriyle idam edilmiştir. Ne gariptir ki -belki de politik olanın doğası gereği- modern dünyanın örnek aldığı devlet mekanizmasında bir yanda dünyevileşen dayanaklar diğer yandan en temel insan davranışı olan sorgulamayı dahi hazmedemeyen bir figür belki de tarihte bilinen ilk blasphemy vakasını sunuyor.[2]

Le Chapelier Law

            Fransızların Ancien Régim’ i[3] ise her yönüyle kilisenin buyruğunda, tanrıyı tartışmaya açmayı bırakın yarattıklarının tartışılamadığı skolastik dönemden çıkışını Fransız Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi ile tarihe gömdüğünü düşünmüş 1789 Fransız ihtilali ile gelen kahramanlık destanları yepyeni bir dönemin Fransa’da başladığını tüm dünyaya bildirmiştir. Ancak modernite ne kadar reddederse reddetsin otoritenin dayanağı bu denli kolay bir sac ayağından mahrum kalmayı içkin olarak kabul etmez.

            1791’ de Türkiye’nin kuruluşunda da daha sonra benzeri görüldüğü bir yasa çıkartılmıştır. Fransız ulusal meclisi düşmanını iyi tanımış ve bu yasayla tüm loncaları yasaklamıştı. Bu vesileyle devrimin çıktılarından biri olan bireyselleşme; dinin kolektivist kıskacından kurtulmuş, bu tarz dini vecibelerle yola çıkmış topluluklara karşı güçlendirilmişti. Uzun yıllar sonra 1972’ de ismini dönemin adalet bakanından alan pleven kanunu ile bazı özgürlükçü fikirlere göre bu tarz kuruluşlara karşı bir cephe kaybedilmişti. Akademisyen Anastasia Colosimo bu duruma karşı şu ifadeleri kullanıyor:

Devlet hiçbir zaman bir cemaatle, cemaatlerle temasa geçmez, onlarla muhatap olmaz. Devlet yurttaşlarla ilişkidedir ve bu ilişkisinde yurttaşların sosyal, etnik ya da dini niteliklerini göz önünde bulundurmaz. Yasanın dogmaları ya da sembolleri korumak diye bir görevi yoktur, yasa bireyleri korur. Oysaki, blasfem girişimleri artık potansiyel olarak nefreti ya da ayrımcılığı kışkırtmaya yönelik eylemler olarak algılanıyor. Bu nedenle Pleven Yasası sonuç olarak blasfem’i yasaklamaya izin veriyor[4]

         Bu durumda modern Avrupa 2. Dünya savaşı sonrası hassaslaşan nefret suçuna karşı geliştirdikleri siyasette dini gruplara alan açmış, belki de yeni bir sağ yükselişin temellerini o zamandan atmıştı.

            17. yüzyılda ise Osmanlıda Sabatay Sevi adında iyi eğitimli mistik bir Yahudi, mesihliğini ilan etmişti. Yahudilerin iç problemi olarak uzun bir süre Osmanlı hanedanı tarafından görmezden gelinse de padişah otoritesini sarsacak söylemlerde bulunmaya başladıktan sonra İstanbul’a çağrılmış, din değiştirmek yahut idam edilmek seçenekleri arasında bırakılmıştı.[5] Anlaşılıyor ki geçmiş dönemde de dine dayalı hukuki olaylar otoritenin güç aracı olarak kullanıma açıktı.

Günümüz

            İlk paragrafta değinildiği gibi, blasfemi suçu artık kendine eski usuldeki gibi açık bir yer bulamıyor. En samimi görüşte dahi nefret ve tahrik gibi suç unsurları dine hakaretle özdeş düşünülüyor. Bugünün perspektifinden dünya, dini figürlerle doğrudan iltisaklı olmayan, düzensiz bir dini yapı tahayyülünde gerçeklik buluyor. Ancak siyasi olan her şeyin doğasında olduğu gibi din konusunda da kaynağı belirsiz bir ön kabul inanç sistemi siyasi figürler için çok güçlü bir başlangıç anlamına geliyor. Dolayısıyla bugünün otoriteleri de hiç şüphesiz dini eskisi kadar kullanıyor. Yalnızca uğrunda bedel ödeyen insanların koyduğu kurallar hala bazı kesimlerce sahipleniliyor, bu yüzdendir ki alenen bir dini güruhun devletleşmesi fazlasıyla nadir. Temel girizgahı dinle yapan siyasal, kendine ait bir yıkılmaz kaleyle yoluna devam ediyor, kitlesini uçlara sürüklemek ve dinin hassas noktalarını kullanmak yoluna sıklıkla gitmeye uğraşıyor. Bunun temel taşlarından biriyse dost- düşman ayrımında konumlandırdığı düşman figürüne olabildiğince az dini cephe bırakmak ve çeşitli metotlardan faydalanarak düşmanını kendi kitlesine bir varlık savaşı verdiğine ikna etmek. Bu metotların en bilineni dine hakaret suçunun efektif kullanımıdır. ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Platformu’nun yayınladığı raporda hukuk sisteminde blasfeminin bulunduğu ülkeler haritası şu şekilde görünüyor[6]:

                        Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Böylece her insanın doğal haklarının kullanımı, toplumun diğer üyelerinin aynı haklardan yararlanmalarını sağlayan sınırlarla belirlidir. Bu sınırlar ise ancak yasa ile belirlenebilir.[7] İlgilendiğimiz anlamıyla ifade özgürlüğünün en temel kısıtlama şartı yasayla öngörülebilmedir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi de aynı usulü açıkça ifade eder[8]. Tabloda görüldüğü üzere blasfemiye ilişkin kanunlar nispeten modern Avrupa ülkelerinde de karşılaşılan bir durum. Örneğin İtalya ceza Kanunun 403 maddesi dini ritüellere veya dini inançlara hakaret etmeyi yasaklar. Yine ceza kanununun 414. Maddesinin 1. Fıkrasında halkı, dini, etnik veya ulusal nedenlerle düşmanlık veya nefret duygularını tahrik etmek suçunu tanımlar. Yine alman ceza kanununun166. Maddesi dine hakaret suçunu düzenler.

            Son olarak Türk hukukunda blasfemi TCK 216/3 kapsamında düzenlenmiştir. Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kanun koyucunun ifadesinden anlaşılacağı üzere dine hakaret yalnız kamu barışını bozmaya elverişliliği halinde hapis ile cezalandırılıyor. Doğrudan ilgili hüküm bu olsa da halkı nefret ve düşmanlığa tahrik etme gibi genel hükümler altında sıkça değerlendirilir.

Hiç şüphesiz yakın dönemin en tartışmalı blasfemi vakası Eylül 2005’te Kurt Westergaard’ın Jyllands-Posten gazetesinde Flemming Rose isimli kültür editörünün isteği üzerine Muhammed peygambere yaptığı karikatürler neticesinde olmuştur. Flemming Rose bu isteğin sebebinin o dönemde basında islama karşı uygulanan otosansüre dikkat çekmek olsa da Müslümanların bu konuya verdiği cevap elçiliklerin yakılmasına kadar giden sert bir silsile oldu. Rose bu karikatürlerin arkasında durarak, kamusal alanda nasıl davranacağına kimsenin etki edemeyeceğini, bunun laik demokrasiyle bağdaşmayacağını bunun teslimiyet göstergesi olduğunu öne sürüyordu. İfade özgürlüğünün alanını geniş tutan Rose, hakaret gerekçesiyle uygulanan sansürün totaliter rejimlerin bir hilesi olduğunu savunmuştur. Aynı sebepten ötürü haftalık yayın yapan Charlie Hebdo isimli gazete Westergaardın Muhammed karikatürlerini bastıktan sonra radikal Müslümanların hedef listesine girdi, devam eden süreçte ise 2015 de gazete binasına giren 2 saldırganın 12 kişiyi öldürüp 11 kişiyi yaralamasıyla son buldu. (ayrıca bkz. [9] [10])

Bir diğer popüler vaka ise 1989 yılında Humeyni ile Selman Rüşdi arasında olmuştur. Rüşdinin Şeytan ayetleri kitabında muhammed peygambere saygısızlık edildiği iddiasıyla müslümanlar tarafından büyük tepki topladı. 1989’da İranda lider Humeyni tarafından çıkartılan fetvada Rüşdinin  idamı için 3 milyon dolar ödül konmuştu. Bu davanın en acı deneyimi ise 1993 te bu kitabı çeviren Aziz Nesine yönelik saldırı girişiminde Madımak Katliamı yapılmış, 35 kişi yanarak can vermişti.

Politik içgörü, insanın birey olma faaliyetini gerçekleştirdikten sonra edindiği doğası gereği medyatik bir yandır. Fakat birey olmayı becerememiş insanların politik içgörüsü her daim belirli kalıplardan oluşur ve söyleneni söyleme çıkmazına hapsolur. İnsanın bireyselleşmesi mefhumu, toplumdan ve iktidardan ötede düşünülemez. Kişinin fikirlerinin özgüllüğü toplumun kabul ettiği ifade özgürlüğü anlatısına, dolayısıyla siyasal bir figür olarak din kullanan otoritenin anlatısına doğrudan bağımlı olur. Bu yolda otosansür, edilgen durumdaki kişinin yapması gerekenler listesinden ziyade saygı ve nefret bağlamını doğru kavrayabilmiş olmakla ilintilidir.

            Madımak Otelinde ölen Muhlis Akarsu, Muhibe Akarsu, Gülender Akça, Metin Altıok, Mehmet Atay , Sehergül Ateş , Behçet Sefa Aysan , Erdal Ayrancı, Asım Bezirci, Belkıs Çakır, Serpil Canik, Muammer Çiçek, Nesimi Çimen, Carina Cuanna Thuijs , Serkan Doğan, Hasret Gültekin, Murat Gündüz, Gülsüm Karababa, Uğur Kaynar, Asaf Koçak , Koray Kaya, Menekşe Kaya, Handan Metin, Sait Metin, Huriye Özkan, Yeşim Özkan, Ahmet Özyurt, Nurcan Şahin, Özlem Şahin, Asuman Sivri, Yasemin Sivri, Edibe Sulari , İnci Türk, Ahmet Öztürk, Kenan Yılmaz anısına.

Toplanır ölü arkadaşlar,
Her biri bir yerden gelerek.
Kiminin boynunda ilmeği,
Kimi kanını silerek.
Kucaklıyor beni Metin Altıok,
Aldırma diyor gülerek.
Yaşamak görevdir yangın yerinde
Yaşamak insan kalarak…

                                                                                             Ataol Behramoğlu


[1] https://www.hukukpolitik.com.tr/2018/12/27/periklesin-cenaze-toreni-soylevi-demokrasiye-ovgu/

[2] https://bigthink.com/the-past/real-reason-socrates-death-sentence/

[3] Eski düzen

[4] https://birartibir.org/su-blasfem-meselesi/

[5] http://www.izmirjh.com/en/iz-birakanlar/sabetay-sevi/

[6] Violating Rights: Enforcing the World’s Blasphemy Laws (uscirf.gov)

[7] https://tr.wikisource.org/wiki/%C4%B0nsan_ve_Yurtta%C5%9F_Haklar%C4%B1_Bildirisi

[8] https://www.yargitay.gov.tr/documents/AIHM.pdf md 10

[9] *tyranny-of-silence-new.pdf

[10] The_Fall_and_Rise_of_Blasphemy_Law.pdf

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir